Türkiye ve Macaristan ABD’nin zorlu müttefikleridir. Her ikisi de Washington’un Rusya’ya karşı mümkün olan en büyük koalisyona ve Ukrayna’ya maksimum desteğe ihtiyaç duyduğu bir dönemde NATO’nun genişlemesini destekledi. Her iki ülkenin liderlerinin Vladimir Putin ile iyi ilişkileri var. Recep Tayyip Erdoğan, Donald Trump başkan iken onunla açık bir telefon hattına sahipti ve onun Beyaz Saray’a dönüşünü görmeyi çok istiyordu. Viktor Orban açıkça Trump’ın seçilmesi çağrısında bulunuyor ve Joe Biden’dan hoşlanmadığını beyan ediyor. ABD’nin her iki hükümetten de oldukça rahatsız olmasını bekliyoruz. Ve durum budur. Ancak iki müttefike gönderdiği mesajlar tamamen farklıdır. Bu, Washington’un her ülkeyi nasıl değerlendirdiğini görmemizi sağlıyor.
Geçtiğimiz Perşembe günü, ABD’nin Budapeşte Büyükelçisi David Pressman, ülkenin NATO’ya katılımının 25. yıldönümü münasebetiyle Macar hükümetine (açıkçası) benzeri görülmemiş bir saldırı başlattı. Pressman, hükümetin “tehlikeli derecede dengesiz Amerikan karşıtı mesajları” ve “Rusya ile genişleyen ilişkilerinin” ABD-Macaristan ilişkilerini tehlikeye attığı konusunda uyardı. “Bu noktada diğer müttefik ülkelerde normalde bu tür konuşmalar yapmadığımızı kuşkusuz fark etmişsinizdir” dedi. “Diğer müttefiklerimizle görüşüyor, işbirliği yapıyor, farklılıklarımız olsa bile birlikte çalışıyoruz. Burada biz harekete geçene kadar bu işe yaramıyor.” Konuşmasında Orban hükümetinin iç politikalarına yönelik eleştiriler de yer aldığından ABD’nin ilişkilerde bir iyileşme beklemediği açık. Hoşnutsuzluğunu vurgulamak için nasıl bir “eylem” gerektiğini yakında göreceğiz.
Türkiye’nin tutumu tamamen farklı. ABD Büyükelçisi Jeff Flake, Türkiye’deki resmi bir toplantıda konuşma yapmak yerine Salt Lake City gazetesinde/web sitesinde bir yorum yayınlamayı tercih etti. (Ankara’daki büyükelçilik, 13 Şubat’ta deseret.com’da Türk gazetecilere bu konuyu işaret etti.) Flake yazısında şunu kabul ediyor: “ABD ile Türkiye’nin üzerinde anlaşamadığı konular kesinlikle var. IŞİD’e karşı yaklaşımlarımız her zaman uyumlu olmuyor ancak Türkiye, IŞİD karşıtı koalisyonun önemli bir üyesi. Bu boşlukları kapatmak için bu ve diğer zor konular üzerinde işbirliği içinde çalışmaya devam edeceğiz.” Türkiye’ye “vazgeçilmez bir müttefik” diyor ve F-16 savaşçılarının Türkiye’ye satılması anlaşmasının “bu kilit ilişkiyi yeniden enerji verme fırsatı yarattığını” söyledi. Kısacası Amerikan elçisi, Türkiye’nin İslam Devleti’ne karşı ülkesinin Kürt müttefiklerine yönelik saldırılarını bir anlaşmazlık olarak sunarken, Türkiye’nin diğer ülkelere yönelik davranışlarına da sessiz kalıyor. Budapeşte’deki meslektaşının aksine Türkiye ile Rusya arasındaki yakın bağlardan da söz etmiyor, ancak Ankara ile Kiev arasındaki ilişkiyi övüyor.
Flake’in yorumunda kilit nokta, ABD’nin bir dizi çatışmada Türkiye’nin olası faydasını görmesidir. “Türkiye, düşmanlarımızla bizim yapamayacağımız şekillerde ve yerlerde diyalog başlatma becerisi açısından benzersizdir” diye yazdı. “Ayrıca, Sahraaltı Afrika ve Orta Asya’da, beraberinde gelen borç tuzağı olmadan yüksek kaliteli altyapı arayan ülkeler için Çin Halk Cumhuriyeti’ne uygun bir alternatif olduğunu kanıtladı.”
Ankara’nın Atina’yla yakınlaşması, Türkiye’nin ekonomik sorunlarının gerektirdiği dönüşümün ilk adımıydı. Bunu, ilişkilerde çok belirgin bir iyileşmeyle birlikte ABD ile ilişkilerin ısınması takip etti.